Seçim

Almanya basınında geçen hafta: ‘İsrail, Orta Doğu’da Rus ruleti oynuyor’

Almanya’nın kara sınırlarında başlattığı kontroller bir haftayı geride bıraktı. Bild gazetesinin pazar baskısında yer alan habere göre, bu bir hafta içinde Almanya’ya ‘izinsiz’ girmeye çalışan 898 kişi ‘yakalandı’ ve bu kişilerin 540’ı federal polis tarafından geri gönderildi. Faşist Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yükselişiyle birlikte Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve liberal Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan ‘trafik ışığı’ koalisyon hükümetinin politikalarının da sağa kaymaya devam ettiğini söylemek mümkün. Etkisini özellikle göç politikasında gösteren ve ana muhalefet Hıristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) de yerini aldığı bu eğilim ise hak savunucuları tarafından eleştiriliyor.

Almanya, komşusu Fransa’da olduğu gibi acil bir erken seçim kararı almazsa Eylül 2025’te sandık başına gidecek. Kamuoyu yoklamalarında SPD’li Federal Başbakan Olaf Scholz’a çıkan – ya da çıkmayan – destek düşünüldüğünde CDU/CSU’nun başbakan adayının bu göreve seçilmesine en azından şimdilik kesin gözüyle bakılıyor. Birlik partilerinde ise başbakan adayı ‘düğümü’ tahmin edilenden erken çözülmüşe benziyor. Bavyera Eyalet Başbakanı ve CSU lideri Markus Söder, CDU lideri Friedrich Merz ile başkent Berlin’de ortak bir basın toplantısı düzenleyerek rakibine başbakanlık yarışında desteğini açıkladı. Anlaşılan, Söder’in ‘döner diplomasisi’ kendisini başbakan adayı yapmaya yetmemişti.

İsrail ve Hizbullah arasında her geçen gün biraz daha tırmanan gerilim ve Almanya’nın İsrail’e silah sevkiyatı muammasından Brandenburg eyalet meclis seçimlerine geçtiğimiz hafta Almanya basınına yansıyan haber ve yorumlardan öne çıkan bazıları şöyleydi…

‘FAŞİSTLERE BOYUN EĞEREK BU OYUNU KAZANABİLİR MİSİNİZ?’

Gazeteci Sheila Mysorekar, Almanya’da özellikle Solingen’deki bıçaklı saldırı sonrası daha da mülteci karşıtı bir hal alan göç politikalarını “Hoşçakal demokrasi, seninle olmak güzeldi” başlıklı makalesinde eleştirdi. Tüm demokratları açık ve çeşitliliğin olduğu bir toplum için tavır almaya çağıran Mysorekar, ülkede son birkaç haftadır devam eden göç tartışmalarının “Suçlu sığınmacıları sınır dışı edin” ve “Daha fazla Suriyeli ve Afgan’ın ülkeye girmesine izin vermeyin”den “Göçmenler sorunun kendisi” ve “Mahkemeler değil, halk karar versin”e doğru evrildiğini anlattı. Bu son cümle ise Bavyera Başbakanı ve CSU lideri Markus Söder’e aitti. Almanya’nın sınır kontrolü kararının hem AfD’nin hem Macaristan’ın faşist Başbakanı Viktor Orbán’ın ‘haklı olarak’ hoşuna gittiğine dikkat çeken gazeteci, “Tarihten öğrenebileceğimiz bir şey varsa o da yatıştırmanın aşırı sağa karşı işe yaramadığıdır. Onlara teslim olursanız giderek daha fazlasını talep edeceklerdir. Uzattıkları çıtanın üzerinden atlarsanız bir sonraki çıtayı daha da yükseğe koyarlar; bir çıta daha ve bir tane daha…” dedi. Mysorekar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Merkez sağ partileri faşistlere boyun eğerek bu oyunu kazanabileceklerine gerçekten inanıyorlar mı? Eğer herkes AFD’yi papağan gibi tekrarlayarak göçün bu ülkedeki en kötü şey olduğunu söyleyip durursa AfD kendi kendini ortadan kaldırır, öyle mi? Merz; sizi doğru mu duydum? Dış sınırlarda kontrol merkezleri mi istiyorsunuz yani? Kolay olsun diye bunlara kısaca ‘toplama kampı’ falan mı diyeceğiz o halde?” (nd-Aktuell, 17 Eylül)

‘DÖNER, İNSANI BAŞBAKAN YAPMIYOR’

Almanya ve ‘döner diplomasisi’ denince akla ilk gelen isimlerden biri şüphesiz iki ülkenin diplomatik ilişkilerinin 100’üncü yılı dolayısıyla yanında getirdiği kilolarca dönerle Türkiye’ye gelip döner kesen Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier. İsmi ilk akla gelenlerden biri olmasa da Bavyera Başbakanı ve CSU lideri Söder de ‘döner kebab’ı siyasetinin bir parçası haline getirmeye çalışmıştı. Örneğin, temmuz ayında kendisini sosyal medyada takip eden kişiler arasından çekilişle belirlenen 40 kişiye döner ikram edeceğini açıklamasının ardından kendisi de ateşin başına geçip döner kesme denemesi yapmış, bu anları da yine sosyal medya hesabından paylaşmıştı. İsmi CDU/CSU’nun federal başbakan aday adayları arasında geçen Markus Söder, seçim yarışını kardeş partinin lideri Friedrich Merz’e bıraktı. Der Spiegel haftalık siyaset dergisi, yaşanan bu gelişmeyi Söder’in elinde döner tuttuğu bir fotoğrafıyla birlikte “Döner başbakan yapmıyor” başlıklı bir analizle ele aldı. Söder’in Birlik partilerinin başbakan adayı gösterilmemesinin sebebinin kendi söylemleri ve kendisini nasıl lanse ettiğinde yatıyor olabileceğine işaret eden dergi, Söder’in Instagram da dahil ne yediğini #söderisst (Söder yiyor) etiketiyle sık sık paylaştığını, dönerin ise ‘kesinlikle en çok sevdiği ilk üç yemeğin arasında olduğunu’ söylediğini hatırlattı. Evelin Ruhnow imzalı analizde ayrıca şu eleştiriye yer verildi: “Peki, bir gün başbakan olmak isteyen birinin siyasi içeriği nerede? Kimin umrunda? Ama TikTok sayesinde dünya artık Söder’in on iki Nürnberg ızgara sosisini tek seferde yiyebileceğini biliyor.” (17 Eylül)

BRANDENBURG SEÇİMİ: BARIŞ, GÖÇ, DÖNER FİYATLARINA FREN

Saksonya ve Thüringen’in ardından bir diğer doğu eyaleti Brandenburg, dün eyalet meclis seçimleri için sandık başına gitti. Bu seçimin AfD ve SPD arasında geçmesi beklenirken, gazeteci Anke Hahn, seçim öncesinde seçmenlerin gündeminde hangi konuların olduğunu mercek altına alan bir analiz kaleme aldı. Tagesschau’da yayınlanan “Barış, göç ve döner fiyatlarına fren” başlıklı analizde, seçimin en önemli iki temasının özellikle Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında barış ve göç olduğuna dikkat çekildi. İlk temanın daha çok Sahra Wagenknecht Birliği (BSW), ikinci temanın ise AfD tarafından öne çıkarılıp eleştiri konusu haline getirildiğine işaret edilen analize göre, döner fiyatları da seçimde önemli bir gündem maddesiydi. Buna göre, halk için sosyal yardım yerine vergi indirimi ve muafiyeti isteyen ‘merkez popülist’ parti BVB/Özgür Seçmenler, özellikle son dönemde ülkedeki enflasyonun somut ve endişe verici bir göstergesi olarak kabul edilen döner fiyatlarına da el attı. Analizde, Brandenburg Eyalet Meclisi üyesi Péter Vida’ya atıfla şu bilgiler paylaşıldı: “Vida, seçim kampanyası sırasında gençlere yaptığı bir teklifle öne çıktı: Öğrencilere ‘kebap fiyat freni’ isimli kuponlar dağıttı. Bu, öğrencilerin Bernau’daki bir büfeden (döner) kebapları yarı fiyatına alabilecekleri anlamına geliyordu.” (21 Eylül)

‘İSRAİL, SAVAŞIN GENİŞLEMESİNİ İSTEMİYORSA NEDEN BÖYLE YAPIYOR?’

Lübnan, geçtiğimiz hafta Hizbullah üyelerinin de kullandığı çağrı cihazları ve telsizlerde yaşanan patlamalarla sarsıldı. Hizbullah ve Lübnan, aralarında Hizbullah mensuplarının da olduğu 37 kişinin öldüğü patlamalardan İsrail’i sorumlu tutarken, İsrail cuma günü de başkent Beyrut’a ‘hedefe yönelik’ olduğunu söylediği bir hava saldırısı düzenledi. Bu saldırıda da aralarında iki Hizbullah komutanının yanı sıra çocukların ve kadınların da olduğu en az 46 kişi hayatını kaybetti. Gazeteci Muriel Kalisch’e göre, İsrail, sorumluluğunu doğrudan üstlenmediği çağrı cihazı ve telsiz patlamalarıyla bir ‘Rus ruleti oynuyor’. “İsrail, Orta Doğu’daki savaşın genişlemesini istemediğini söylüyor. O halde neden patlayan teknolojik aletlerle Hizbullah’ı kışkırtıyor?” diye soran gazeteci, “Eylemler, kelimelerden daha fazlasını söyler; bu, jeopolitikadaki ilişkilerde de böyledir” diyerek şu değerlendirmede bulundu: “İran ve Hizbullah’ın İsrail’in saldırılarına yanıtı şu ana kadar ihtiyatlıydı. Ancak, İsrail her zaman bir adım daha ileriye gidiyor ve her biri fazla ileri atılmış bir adım olabilir. İsrail, Orta Doğu’da Rus ruleti oynuyor; bunu yaparken de Avrupalı ve ABD’li ortaklarının çabalarını saçmalık düzeyine indiriyor. Şam’daki İran Büyükelçiliği’ne saldırının ardından ABD Başkanı Biden, ABD’nin diplomatik ilişkisinin olmadığı İran’daki rejime doğrudan seslenerek ‘Yapmayın’ dedi. (Hamas lideri İsmail) Haniye ve (Hizbullah komutanı Fuad) Şükür’ün öldürülmesinin ardından ABD bölgede ikinci bir uçak gemisi konuşlandırdı. Bu, ancak geçen hafta geri çekildi ve İsrail yeniden sınırları aştı.” (Der Spiegel, 19 Eylül)

İSRAİL’E DEVAM EDEN SİLAH İHRACATINA HUKUKÇULAR NE DİYOR?

Geçtiğimiz hafta Reuters haber ajansına konuşan bir yetkili, Almanya’nın devam eden yargı süreçlerini gerekçe göstererek İsrail’e savaş silahı ihracatı için yeni lisanslara onay verme sürecini askıya aldığını iddia etti. İsrail’in Gazze’de 41 bini aşkın Filistinliyi öldürdüğü saldırıları bağlamında gündeme getirilen bu iddia, Yeşiller partili Robert Habeck’in Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanlığı tarafından yalanlandı. Reuters’ın haberinde atfıta bulunulan yasal süreçlerden biri de Berlin merkezli Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi’nin (ECCHR) Gazze’de yaşayan beş Filistinli adına Almanya federal hükümetine açtığı davaydı. ECCHR, İsrail’in Gazze’deki ‘olası’ savaş suçlarına işaret etmiş, bu sebeple Almanya’nın İsrail’e silah ihracatının durdurulması talebiyle mahkemeye başvurmuştu. ECCHR’den hukukçu Dr. Alexander Schwarz, nd-Aktuell haber sitesine verdiği röportajda, Frankfurt am Main’daki İdare Mahkemesi’nin (VG) acil başvuruyu reddettiğine işaret ederek, “Acil başvuru, diğer noktaların yanı sıra, başvuran Filistinlilerin kendi haklarının ihlal edilmediği gerekçesiyle reddedildi” bilgisini verdi. Hukukçu VG’nin kararının ‘savaş bölgelerindeki sivilleri korumasız bırakmakla’ eleştirildiği hatırlatılarak sorulan “Siz kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Bence Gazze’deki durumun uluslararası hukukun yaygın bir şekilde ihlal edilmesi olduğunu söylemek mümkün. Bu tür olağanüstü hallerde dahi bu durumdan etkilenenlerin hukuki koruma talebinde bulunamaması halinde Anayasa’daki hukuki koruma güvencesi de yerine getirilmemiş oluyor.” (19 Eylül)

hafik-ajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

-
Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort